Mustafa Armağan
Cem Sultan'ın Hayatı
Cem Sultan üzerinde en çok düşünülmesi gereken şehzadelerden birisidir. Onun yaptığı hata sonrasında gelen bütün şehzadeler için çok acı bir ders olmuştur. Avrupa devletlerine sığınma gibi gaflete düşmemelerini acı bir şekilde öğretmiştir.
Fatih Sultan Mehmed’in 3 oğlu vardı. Bunlardan Mustafa, babasının sağlığında bir hastalık sonucu 24 yaşında hayatını kaybetti (1474).
Geriye iki çocuğu kaldı: Büyük olanı, Fatih’in henüz şehzadeliğindeiğinde doğan (1448) Bayezid, küçük olanı da İstanbul’un fethinden 6 yıl sonra, 1459’da doğan Cem’dir. Annesi, sonradan oğluyla birlikte Mısır’a giderek Kahire’ye yerleşen ve orada 1498 yılında ölen Çiçek Hatun’dur.
Kanuni’nin muhteşem kadrosu
"Osmanlı padişahları içinde denizlerin önemini en fazla idrak eden şüphesiz Kanuni Sultan Süleyman’dı."
İdris Bostan[1]
Bir devlet düşünün ki, Hazar Denizi, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi’ni denetiminde tutsun; bir devlet düşünün ki, Macaristan’ın bir bölümü, Balkanların tamamı, bugün Ukrayna sınırları içinde kalan Kırım, Anadolu, Mezopotamya ve Arabistan’a hükümran olsun; nihayet bir devlet düşünün ki, Sudan ve Habeşistan’dan Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’a kadar Afrika topraklarını yönetsin, Hind Okyanusu’na, hatta güneydoğu Asya’daki Açe gibi küçük sultanlıklara bile el uzatsın.
Kardeş Katli’nin içyüzü
Tarih sohbetlerine çağrıldığımda anlatıyorum dilim döndüğünce. Tarihin bize yabancı bir ülke haline getirildiğinden, bu ‘yabancı ülke’yi yeniden fethetmenin gerekliliğinden, tarihimizi yapan aktörlerin de bizler gibi birer insan olduklarından dem vuruyorum.
Ne var ki, her sohbetin sonunda dallanıp budaklanan sorulardan birisi, özellikle dikkatimi çekiyor: “Bir türlü Osmanlı’ya yakıştıramıyoruz onu” diyorlar. “Ama bir realite olduğunu da biliyoruz. Peki adalete ve hukuka bu denli riayetkâr olduğunu söylediğiniz Osmanlı padişahları nasıl böyle bir insanlık dışı muameleyi gözünü kırpmadan icra edebilmişlerdir?”
İstisnasız konferans salonlarının tavanına bir yıldırım gibi düşüyor bu ağır soru. Öyle ya, elimizde Fatih’in Kanunname’si var, orada da padişahların öz kardeşlerini “nizam-ı âlem” için katletmeleri “münasip” görülmüş, üstelik ulemanın da tecviz ettiği belirtilmiş değil mi?
Osmanlı’da harem ve devşirme saltanatı
Elektronik posta kutuma gelen soruların hatırı sayılır bir bölümünün Osmanlı’da harem ve kadın üzerine olması bir tesadüf olamaz herhalde.
Son zamanlarda bazı internet sitelerinde dolaşan mesajlara göre, Osmanlı padişahlarının hemen tamamı “yabancı” kadınların, cariyelerin çocuklarıymış. Bundan çıkardıkları sonuç, Osmanlı tahtına yabancı kanı karışmış olan şehzadelerin geçirildiği, diğerlerinin öldürüldüğü veya tasfiye edildiği; dolayısıyla da Osmanlı Devleti’nin Türk olmamak bir yana, Türklüğe düşman bir yapı olduğu vs.
Birçok doğruyu ve yanlışı içinde barındıran bu tür yaklaşımların iyi analiz edilmeden olduğu gibi alınması, ciddi bir hazımsızlık yapıyor, zihin fesadına yol açıyor.
Fatih’in kardeşi Ahmed, Hind’e padişah olmuştu
Hem, dedim, senin okuduğun tarih kitaplarında Fatih’in tahta geçer geçmez bir yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmed’i boğdurduğu yazılıdır, değil mi? Bu yüzden de birçok kimse, “Kanunnâme”deki “kardeş katli”ni sözümona ‘emreden’ maddenin yazarı ve uygulayıcısı olduğuna inanır Fatih’in. Şayet bu kadar önem verilen bir “kanun” idiyse bu, neden aslını bulamıyorlar, söyler misin bana?
Yani Kardeş Katli’ni kanunlaştıran Fatih değil miydi? Bütün bildiklerimiz yanlış mı şimdi? Ne yalan söyleyeyim, hem rahatladım, hem de kafam allak bullak oldu…
Kardeş katli maddesi Fatih’in midir?
Yığınla kavramı tek bir çuvala doldurarak tartışmanın iflah olmaz tiryakileriyiz. Kardeş katli de Osmanlı tarihi alanındaki bu “metafizik çuvallar”dan birisi; belki de birincisi. Baba da öldürülse, torun da, yeğen de, amca da; hepsini torlayıp toplayıp kardeş katli çuvalının içerisine dolduruyoruz. Fark etmiyor bizim için.
Devlete isyan sebebiyle de öldürülse, suçu sebebi yokken de öldürülse, adı kardeş kardeşi öldürdü oluyor. Metafizik çuvallarımız dolup taşıyor. Uzaktan bakarak tarihin bir “mezbaha”yı andırdığını düşünmeye başlıyoruz.
Bütün aksine iddialarına rağmen Çetin Altan da bu mezbaha meraklılarından biri. Ona göre Osmanlı tarihi, “kanlı bir antoloji”dir.
Kanuni’yi Koruma Kanunu mu çıkartalım?
Sayın Bülent Arınç çok haklı: “Kanuni’yi Koruma Kanunu” çıkarmak gerekecek bu gidişle. Atatürk filmlerinde gerçeğe uymayan sahneler oldu mu, kıyametleri koparanlar, aynı şey Kanuni’nin başına gelince ‘Canım, sanatçının özgürlüğü vs.’ gerekçelerine sığınıyorlar. İşine gelince tarihe saygı iste, gelmeyince vur abalıya!
Zihinlerimizdeki Oryantalist ipoteği bir kere daha bütün parlaklığıyla sergileyen “Muhteşem Yüzyıl” dizisi, Türkiye’ye “sahte bir tarih” yutturarak milyonların zihnini karıştırıp Harem ve Hürrem efsanelerinin ateşini biraz daha körükleyeceğe benziyor. Tarihî gerçeklere attığı çalımların ise haddi hesabı yok.
Birilerinin bize “yanlış baba”yı gerçek baba diye seyrettirmelerinden bıktık, usandık. Ecdadımızın kendi nefesiyle arz-ı endam edeceği bir tarihî filmi daha ne zamana kadar bekleyeceğiz?
Bence dizinin temel sakatlığı, bakış açısında. ‘Ticari olarak ne getirir?’ diye bakıldığı o kadar açık ki, bütün kurgusu, cinselliğe odaklanmış. Belki de adını “Muhteşem Haremistan” koysalardı daha dürüst davranmış olurlardı.