Cem Sultan'ın Hayatı
Cem Sultan üzerinde en çok düşünülmesi gereken şehzadelerden birisidir. Onun yaptığı hata sonrasında gelen bütün şehzadeler için çok acı bir ders olmuştur. Avrupa devletlerine sığınma gibi gaflete düşmemelerini acı bir şekilde öğretmiştir.
Fatih Sultan Mehmed’in 3 oğlu vardı. Bunlardan Mustafa, babasının sağlığında bir hastalık sonucu 24 yaşında hayatını kaybetti (1474).
Geriye iki çocuğu kaldı: Büyük olanı, Fatih’in henüz şehzadeliğindeiğinde doğan (1448) Bayezid, küçük olanı da İstanbul’un fethinden 6 yıl sonra, 1459’da doğan Cem’dir. Annesi, sonradan oğluyla birlikte Mısır’a giderek Kahire’ye yerleşen ve orada 1498 yılında ölen Çiçek Hatun’dur.
Malum, Osmanlı şehzadeleri yetişmeleri için çocuk yaşta sancak yönetimlerine gönderilirlerdi. Şehzade Cem de henüz 9 yaşındayken Kastamonu sancağına çıkartıldı, 15’indeyken de Karaman sancağına. Şehzade Bayezid’in ise yine 9 yaşındayken Amasya’da görevlendirildiğini biliyoruz. Hemen belirtelim ki, şehzadelerin başkente yakın veya uzak sancaklara gönderilmelerinin bir anlamı vardı ve bir nevi onların tahta uzak veya yakın tutulduklarına işaret etmekteydi. Birazdan göreceğimiz gibi, tahta davet haberi ulaştığında, başkente yakın olan şehzadelerin padişahlık şansı, diğerlerine göre yüksek oluyordu.
Fatih, muhtemelen Memluklar üzerine çıktığı bir sefer sırasında Gebze civarındayken hastalandı ve aynı yerde vefat etti (1481). Zehirlendi mi, yoksa bir hastalık mı geçirdi? Bu, hâlâ sonuca bağlanmamış bir tartışmadır. Tabii vefatı üzerine iktidar problemi zuhur etti: Padişah kim olacaktı?
Her iki şehzadeye birden haber gönderildi. Amasya’da bulunan Bayezid, Karaman’daki Cem’den hem haberi daha önce aldı, hem de mesafe yakınlığı sebebiyle İstanbul’a kardeşinden önce vardı, erken gelmenin avantajıyla tahta oturdu. Cem de yola çıkmıştı; fakat İstanbul’a yaklaştığı sırada ağabeyinin tahta çıktığını öğrendi. İsyan alternatifini denemekten başka bir şansı kalmamıştı.
Bunun üzerine kendisini destekleyenler, “Saltanat senin hakkındı, tahta sen geçmeliydin, ağabeyin saltanatı gasp etti” telkinlerinde bulunarak onu isyana teşvik ettiler. Nitekim Cem, birkaç kere isyan teşebbüsünde bulundu. Bir seferinde Bursa’yı eline geçirdi ve 18 gün “padişahlık” yaptı. Bursa halkı da Cem Sultan’ı kabul etti. Bu kısa müddet içerisinde adına para bastırdığı, şehirde hutbelerin onun adına okunduğu biliniyor. Ve bu eski payitahttan ağabeyine bir mektup gönderip “Anadolu benim olsun, Rumeli senin” teklifinde bulundu. Devletin topraklarını bölüşelim diyordu.
Fatih, vefatında 2 milyon 214 bin kilometrekare toprak bırakmıştı. Bunun 1 milyon 703 kilometrekaresi Avrupa’da, yalnızca 511 bin kilometrekaresi Asya’dadır. Yani Rumeli, Osmanlı’nın asıl gövdesini oluşturuyordu. Fatih’in fütuhatını hızla Rumeli’ye yöneltmesi neticesinde Osmanlı İmparatorluğu dünyada en fazla Hıristiyan nüfusu barındıran İslam devleti haline gelmişti. Avrupa’da dahi Osmanlı’daki kadar kalabalık Hıristiyan nüfus barındıran bir devlet mevcut değildi.
Cem Sultan’ın devletin topraklarını bölüşme teklifi, aslında eski Türk-Moğol geleneğinin bir uzantısıydı. Eski Türkler ve Moğollar, Han’ın sağlığında toprakları çocuklarına bölüştürürlerdi. Buna ülüş sistemi adı verilir. Osmanlı sistemi ise bölüşme ilkesini tamamen ortadan kaldırmıştı. II. Bayezid, Cem’e yazdığı cevapta “La erhâme beyne’l-mülûk”, yani ‘hükümdarlar arasında akrabalık olmaz’, dedi. Ona göre padişah, akrabası olmayan soyut bir kişiliktir. Halil İnalcık’ın dediği gibi, Fatih’ten sonra Osmanlı’nın artık soyut bir devlet kavramına geçmekte olduğunu görüyoruz. Padişah artık gerçek bir kişi değil, tüzel bir kişidir. Onun kardeş, baba, dede, yeğen veya amcanın ötesinde soyut bir tip haline geldiğini görürüz.
Velhasıl II. Bayezid, Cem’in üzerine Ayas Paşa komutasında bir ordu yolladı ve Cem mağlup oldu, önce Karaman’a doğru kaçtı, sonra Memluklara sığındı ve bu arada hac vazifesini yerine getirdi. Nitekim Osmanlı padişah ve şehzadeleri içinde hac vazifesini yerine getiren, yalnız Cem Sultan’dır.
Ancak Cem Sultan daha sonra çok yanlış işlere girdi. Memluklara sığınması, hadi Müslüman bir devlettir, Osmanlılarla düşmanlığı olmakla birlikte anlaşılır bir durum. Ya gidip Rodos Şövalyeleri’ne sığınmasına ne demeli? Tabii Tapınak Şövalyeleri de fırsatı ganimet bilerek Padişah’tan para sızdırmak için ona rehine muamelesi yaptılar. Nitekim daha sonra onu ciddi paralar karşılığında Papa’ya sattılar. Papa da, Cem’in kendi yanında bulunmasını arzu etti. Çünkü o yanında olunca II. Bayezid İtalya seferine çıkamayacaktı.
Cem Sultan gerçekten iyi yetişmiş bir şair, ilme meraklı, entelektüel bir şehzade. Ama şunu da eklemek lazım: Yurtdışına kaçması, Osmanlı’nın sadece aleyhinde olmuştur. Birincisi, prestiji yerle bir oldu Osmanlı’nın; düşünün ki, bir şehzadesi Papa’nın elinde oyuncak haline gelmiş. Gerçi kendisi, ‘Seni destekleyelim, Anadolu’ya çıkaralım, arkana asker koyalım’ tekliflerini hep geri çevirmiştir. Osmanlı onuru bu kadarına el vermemiştir ama yine de pozisyonu Osmanlı’nın ve II. Bayezid’in elini kolunu bağlamıştı. Nitekim Fatih’in vefatından bir yıl kadar önce Otranto’nun fethiyle başlatılan büyük İtalya seferi, Cem meselesinin olumsuz etkileri yüzünden yarım kalmış ve baskılar sonucu vazgeçilmiştir. Bazı kısa görüşlüler II. Bayezid’i, İtalya’dan Gedik Ahmed Paşa’yı geri çağırdı diye pasiflikle suçlarlar. Oysa Cem meselesinin hallinden sonra İtalya seferine denizden devam edildiğini biliyoruz. Demek ki, Cem büyük bir stratejik hata yapmıştı. Böylece Osmanlı tahtına layık olmadığını ortaya koymuş oluyordu.
Gurbette sıkıntılı günler geçirdi ve bu tutsaklık psikolojisi onu fena halde yıprattı. En sonunda bir zehirlenme sonucunda (Bayezid mi zehirletti, yoksa içeriden mi bir suikast oldu, onu tam olarak bilemiyoruz fakat zehirli bir ustura ile tıraş edildiği ve o yüzden öldüğü biliniyor) Napoli’ye gömüldü. Yıl, 1495.
Daha sonra ağabeyi II. Bayezid cenazesini getirtip Bursa’da Muradiye külliyesine defnettirdi. Bu sırada tarihler 1499’u gösteriyordu. Orada kardeşi Mustafa ile aynı türbede kan kırmızısı kalem işlerinin coşturucu alevi ve turkuvaz renkli çinilerin sükûn bahşeden ışıltısı altında son uykusunu uyumaktadır, her tutkulu ömrün alevle başlayıp suyla bittiğini hatırlatırcasına...
Trajik bir hayattı onunkisi. Cem Sultan’ın Osmanlı hanedanının en bahtsız şehzadelerinden birisi olduğu kesin. Ama bu bahtsızlığın zeminini biraz da kendi elleriyle döşemedi mi?
MUSTAFA ARMAĞAN
Fatih Sultan Mehmed’in 3 oğlu vardı. Bunlardan Mustafa, babasının sağlığında bir hastalık sonucu 24 yaşında hayatını kaybetti (1474).
Geriye iki çocuğu kaldı: Büyük olanı, Fatih’in henüz şehzadeliğindeiğinde doğan (1448) Bayezid, küçük olanı da İstanbul’un fethinden 6 yıl sonra, 1459’da doğan Cem’dir. Annesi, sonradan oğluyla birlikte Mısır’a giderek Kahire’ye yerleşen ve orada 1498 yılında ölen Çiçek Hatun’dur.
Malum, Osmanlı şehzadeleri yetişmeleri için çocuk yaşta sancak yönetimlerine gönderilirlerdi. Şehzade Cem de henüz 9 yaşındayken Kastamonu sancağına çıkartıldı, 15’indeyken de Karaman sancağına. Şehzade Bayezid’in ise yine 9 yaşındayken Amasya’da görevlendirildiğini biliyoruz. Hemen belirtelim ki, şehzadelerin başkente yakın veya uzak sancaklara gönderilmelerinin bir anlamı vardı ve bir nevi onların tahta uzak veya yakın tutulduklarına işaret etmekteydi. Birazdan göreceğimiz gibi, tahta davet haberi ulaştığında, başkente yakın olan şehzadelerin padişahlık şansı, diğerlerine göre yüksek oluyordu.
Fatih, muhtemelen Memluklar üzerine çıktığı bir sefer sırasında Gebze civarındayken hastalandı ve aynı yerde vefat etti (1481). Zehirlendi mi, yoksa bir hastalık mı geçirdi? Bu, hâlâ sonuca bağlanmamış bir tartışmadır. Tabii vefatı üzerine iktidar problemi zuhur etti: Padişah kim olacaktı?
Her iki şehzadeye birden haber gönderildi. Amasya’da bulunan Bayezid, Karaman’daki Cem’den hem haberi daha önce aldı, hem de mesafe yakınlığı sebebiyle İstanbul’a kardeşinden önce vardı, erken gelmenin avantajıyla tahta oturdu. Cem de yola çıkmıştı; fakat İstanbul’a yaklaştığı sırada ağabeyinin tahta çıktığını öğrendi. İsyan alternatifini denemekten başka bir şansı kalmamıştı.
Bunun üzerine kendisini destekleyenler, “Saltanat senin hakkındı, tahta sen geçmeliydin, ağabeyin saltanatı gasp etti” telkinlerinde bulunarak onu isyana teşvik ettiler. Nitekim Cem, birkaç kere isyan teşebbüsünde bulundu. Bir seferinde Bursa’yı eline geçirdi ve 18 gün “padişahlık” yaptı. Bursa halkı da Cem Sultan’ı kabul etti. Bu kısa müddet içerisinde adına para bastırdığı, şehirde hutbelerin onun adına okunduğu biliniyor. Ve bu eski payitahttan ağabeyine bir mektup gönderip “Anadolu benim olsun, Rumeli senin” teklifinde bulundu. Devletin topraklarını bölüşelim diyordu.
Fatih, vefatında 2 milyon 214 bin kilometrekare toprak bırakmıştı. Bunun 1 milyon 703 kilometrekaresi Avrupa’da, yalnızca 511 bin kilometrekaresi Asya’dadır. Yani Rumeli, Osmanlı’nın asıl gövdesini oluşturuyordu. Fatih’in fütuhatını hızla Rumeli’ye yöneltmesi neticesinde Osmanlı İmparatorluğu dünyada en fazla Hıristiyan nüfusu barındıran İslam devleti haline gelmişti. Avrupa’da dahi Osmanlı’daki kadar kalabalık Hıristiyan nüfus barındıran bir devlet mevcut değildi.
Cem Sultan’ın devletin topraklarını bölüşme teklifi, aslında eski Türk-Moğol geleneğinin bir uzantısıydı. Eski Türkler ve Moğollar, Han’ın sağlığında toprakları çocuklarına bölüştürürlerdi. Buna ülüş sistemi adı verilir. Osmanlı sistemi ise bölüşme ilkesini tamamen ortadan kaldırmıştı. II. Bayezid, Cem’e yazdığı cevapta “La erhâme beyne’l-mülûk”, yani ‘hükümdarlar arasında akrabalık olmaz’, dedi. Ona göre padişah, akrabası olmayan soyut bir kişiliktir. Halil İnalcık’ın dediği gibi, Fatih’ten sonra Osmanlı’nın artık soyut bir devlet kavramına geçmekte olduğunu görüyoruz. Padişah artık gerçek bir kişi değil, tüzel bir kişidir. Onun kardeş, baba, dede, yeğen veya amcanın ötesinde soyut bir tip haline geldiğini görürüz.
Velhasıl II. Bayezid, Cem’in üzerine Ayas Paşa komutasında bir ordu yolladı ve Cem mağlup oldu, önce Karaman’a doğru kaçtı, sonra Memluklara sığındı ve bu arada hac vazifesini yerine getirdi. Nitekim Osmanlı padişah ve şehzadeleri içinde hac vazifesini yerine getiren, yalnız Cem Sultan’dır.
Ancak Cem Sultan daha sonra çok yanlış işlere girdi. Memluklara sığınması, hadi Müslüman bir devlettir, Osmanlılarla düşmanlığı olmakla birlikte anlaşılır bir durum. Ya gidip Rodos Şövalyeleri’ne sığınmasına ne demeli? Tabii Tapınak Şövalyeleri de fırsatı ganimet bilerek Padişah’tan para sızdırmak için ona rehine muamelesi yaptılar. Nitekim daha sonra onu ciddi paralar karşılığında Papa’ya sattılar. Papa da, Cem’in kendi yanında bulunmasını arzu etti. Çünkü o yanında olunca II. Bayezid İtalya seferine çıkamayacaktı.
Cem Sultan gerçekten iyi yetişmiş bir şair, ilme meraklı, entelektüel bir şehzade. Ama şunu da eklemek lazım: Yurtdışına kaçması, Osmanlı’nın sadece aleyhinde olmuştur. Birincisi, prestiji yerle bir oldu Osmanlı’nın; düşünün ki, bir şehzadesi Papa’nın elinde oyuncak haline gelmiş. Gerçi kendisi, ‘Seni destekleyelim, Anadolu’ya çıkaralım, arkana asker koyalım’ tekliflerini hep geri çevirmiştir. Osmanlı onuru bu kadarına el vermemiştir ama yine de pozisyonu Osmanlı’nın ve II. Bayezid’in elini kolunu bağlamıştı. Nitekim Fatih’in vefatından bir yıl kadar önce Otranto’nun fethiyle başlatılan büyük İtalya seferi, Cem meselesinin olumsuz etkileri yüzünden yarım kalmış ve baskılar sonucu vazgeçilmiştir. Bazı kısa görüşlüler II. Bayezid’i, İtalya’dan Gedik Ahmed Paşa’yı geri çağırdı diye pasiflikle suçlarlar. Oysa Cem meselesinin hallinden sonra İtalya seferine denizden devam edildiğini biliyoruz. Demek ki, Cem büyük bir stratejik hata yapmıştı. Böylece Osmanlı tahtına layık olmadığını ortaya koymuş oluyordu.
Gurbette sıkıntılı günler geçirdi ve bu tutsaklık psikolojisi onu fena halde yıprattı. En sonunda bir zehirlenme sonucunda (Bayezid mi zehirletti, yoksa içeriden mi bir suikast oldu, onu tam olarak bilemiyoruz fakat zehirli bir ustura ile tıraş edildiği ve o yüzden öldüğü biliniyor) Napoli’ye gömüldü. Yıl, 1495.
Daha sonra ağabeyi II. Bayezid cenazesini getirtip Bursa’da Muradiye külliyesine defnettirdi. Bu sırada tarihler 1499’u gösteriyordu. Orada kardeşi Mustafa ile aynı türbede kan kırmızısı kalem işlerinin coşturucu alevi ve turkuvaz renkli çinilerin sükûn bahşeden ışıltısı altında son uykusunu uyumaktadır, her tutkulu ömrün alevle başlayıp suyla bittiğini hatırlatırcasına...
Trajik bir hayattı onunkisi. Cem Sultan’ın Osmanlı hanedanının en bahtsız şehzadelerinden birisi olduğu kesin. Ama bu bahtsızlığın zeminini biraz da kendi elleriyle döşemedi mi?
MUSTAFA ARMAĞAN
Cem Sultan
- Cem Sultan'ın Hayatı
- Cem sultan'ın ölümü