Hürrem | Konular | Kitaplar

Fazilet Takvimi

OSMANLI MÜHÜRLERİ

Osmanlı sultanlarının ve devlet ricâlinin ve sâirlerin kullandıkları mühürlerden bazı nümûneler:

Yavuz Sultan Selim’in hazinedar başının kullandığı mühürün ortasında “Sultan Selim Şah” etrafında “Tevekkülî alâ Hâlıkî” yazılıydı.

lll. Ahmed vakfettiği kitaplarda kullandığı mühre “elhamdülillahillezî hedânâ lihâza vemâ künnâ linehtediye levlâ en hedânallah” âyet-i kerimesini kazıtmıştır.

l. Abdülhamid’in kullandığı mührün ortasında kendi tuğrası etrafında “Allahümme rabbenâ iftah beynenâ ve beyne kavminâ bilhakkı ve ente hayrül fâtihîn” âyet-i kerîmesi yazılıydı.

lll. Selim’in mührünün sağ başında “Hasbünallâhü ve ni’mel vekîl” âyet-i kerîmesi, ortasında tuğrası ve solunda arması kazılı idi.

HUKUK HER ŞEYİN ÜSTÜNDEDİR

Sultan Abdülaziz Hân (rh.) devri şeyhülislâmlarından Turşucuzâde Ahmet Muhtar Efendi merhum, makamındayken Vâlide Sultan’ın kahvecibaşısı gelmiş. Vâlide Sultan’ın, Aksaray’da yapılan câmiye ait vakıflardan doğan dâvânın çok uzadığından üzüldüğünü hatırlatmış.

Şeyhülislâm’ın cevabı şu olmuş:

— Hükme te’sirim olmaz. Şer’i şerif ne hükmederse, öyle olur.
Kahvecibaşı çıkıp gidince etrafındakilere dönüp şöyle demiş:

BUNDAN BÜYÜK KERÂMET Mİ OLUR?


Sultan I. Ahmed’in kendisine büyük bir muhabbetle bağlı bulunduğu Aziz Mahmud Hüdayî, saraya davetli olduğu bir günde abdest alıyordu.


Hz. Hüdayî’ye abdest alırken suyunu bizzat sultan dökmüş, havlusunu da padişahın annesi (vâlide sultan) tutmuştu.

Vâlide sultan havluyu tutarken gönlünden “Hz. Şeyh’in bir kerâmetini görseydim” diye geçirmişti. Hz. Hüdayî de keşfen duruma muttali olunca:

“– Hayret, bâzı kimseler bizden kerâmet isterler. Cihan padişahı elimize su döküyor, vâlideleri havlu tutuyor. Bundan daha büyük kerâmet mi olur?” buyurmuştu.

BEZMİÂLEM VALİDE SULTAN

Küçük yaşta saraya câriye olarak teslim edilen bir Gürcü kızıdır. Sarayda yetiştirildikten sonra Sultan ll. Mahmud’un hanımı oldu. Sultan Mahmud’un vefatıyla oğlu Sultan Abdülmecid tahta geçince Bezmiâlem de Vâlide Sultan oldu.

Bezmiâlem Vâlide Sultan akıllı, tedbirli, şefkâtli, cömert, dünyevî hırs ve gösterişlerden kendini muhâfazaya muvaffak olmuş müstesnâ bir hanımefendi idi. Oğlunun pâdişahlığı sırasında kendisine tahsis etmiş olduğu maaş ve diğer gelirlerini fakirleri doyurmak, ihtiyaçlarını görerek, rahmet ve şükranla yad edilmesine vesîle olacak pek çok hayır eserleri yaptırmaya sarf etmiştir.

Valide Sultanların Hayır Eserleri


Osmanlı târihinde pâdişâhların annelerine vâlide sultan denirdi. Yâni sultanın annesi. Oğullarının pâdişâhlığını görmeden vefât edenleri çoktur. Valide sultanların en büyük husûsiyetlerinden birisi çok hayır ve hasenâtta bulunmaları idi.

Vâlide sultanlar; câmi, medrese, çeşme, mescid, hastahâne, imâret, aşevi gibi müesseseler yaptırmışlardır. Kendilerinden sonra geriye zengin vakıflar bırakmışlardır. Bugün hâlâ devam edenleri vardır. Vâlide Sultan câmileri 120'den fazla olup bâzıları şunlardır:

• Üsküdâr'da, Sultan İkinci Selim Han'ın hanımı ve Sultan Üçüncü Murâd Han'ın vâlidesi Nûrbânû Vâlide Sultan tarafından yaptırılan Atîk Vâlide Câmii ve külliyesi (1583),

Barbaros Hayreddin Paşa Kimdir Hayatı


İnsanlığın hayrına çalışan, Müslümanlar'ın bir ve beraber olması için gayret gösteren, kısacası ömrünü Allah yolunda cihâda adayan ulu şahsiyetler vardır. İslâm tarihinde böylesine fazilet âbideleri ve irfan levhaları pek çoktur.

Bütün ömrü boyunca Müslümanlar'ın ittihat ve ittifâkî (birlik ve beraberliği) için çırpınan bu yüce şahsiyetlerden birisi olan Sultan Selim Hân, Farsça bir beyitinde şöyle dertleniyordu:

Nısf tâ-hûde sefer-hâ vü seref-ânf-mâ,
Behr-icem'iyet-idil-hâsteperişânî-imâ.

Yani:
Bu seferler, baş kesmeler ve başa geçme savaşlarımız boşuna değildir.
Bizim perişanlığımız, gönülleri birleştirmek içindir.

Cennetmekân Sultan Selim Hân Hazretleri; bu birlik için, bir başka şiirinde ise:

Bir Devlet Ne Zaman Çöker?

“NEME LÂZIM, BE SULTANIM!”

Kanuni Sultan Süleyman Hân (rh.), en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin âkıbetini hayal eder. Günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı, diye düşünmeye başlar.

Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu, keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir. Mektup kısaca (mealen) şöyledir:

“Sen ilâhî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olup da izmihlâle uğrar mı?”
Mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma da çok uzundur: “Neme lâzım, be Sultânım!”

ÖNCE TARİH BİLMELİYİZ

İnsanlığınn yüz akı olan Osmanlı Devleti’nin duraklama devresine girmesinin sebebini, bir yazar şöyle izah (!) ediyor: “Nedeni çok açık. Şehzade Mustafa yerine Sarhoş Sarı Selim tahta geçmiştir de ondan.” Sayısız kitaplarda yer alan, okullarda okutulan bu hususu tekrar etmek, iki yüz yıldan beri Doğu’ya musallat olmuş fikir ve zihin tembelliğinin tipik bir ürünüdür.

İnsanlığın kaderinde müessir olan bir hâdiseyi, bir kişinin sarhoşluğuna veya beceriksizliğine ancak biz bağlayabiliriz; aradığımız sorunun cevabını bulmanın rahatlığıyla da uykuya yatabiliriz.

Zaten mesûliyetlerden rahatça sıyrılabilen bu hâlimiz, iki yüz yıldan beri Doğu’ya bir kurtarıcı bekletmiyor mu? O kurtarıcı da bir türlü gelmiyor; Doğunun mâkus tâlihi de sürüp gidiyor.