Mahpeyker Valide Sultan Kösem kadar başınıza...
HAYIRLA ANILIRLAR
Valide Sultanlar genelde cömert olurlar. Yenicami, Valide Camii, Kapalıçarşı, Pertevnihal Külliyesi, Gureba Hastanesi onlardan yadigârdır İstanbullulara...
HAYATI ROMAN
Küçük yaşta saraya getirilen bir kölecik sarayda yetiştiriliyor, padişah hanımı, padişah annesi, padişah ninesi oluyor. Hem zirvede yaşıyor, hem zulme uğruyor
Şimdi biri çıkıp da Tansu Çiller devlet işlerine burnunu soktu diyebilir mi?
Koskoca mebus, parti başkanı, başbakan... Devlet işi ile meşgul olmayıp da ne yapacak?
Kösem Sultan da iki padişahın annesi, iki padişahın da ninesi... Tam 25 yıl naibe-i sultan... Elbette devlet işi ile uğraşacak.
Batıda först leydi Kraliçe’dir. Adaylar kralın gözüne girmeye bakar, kıyasıya vuruşurlar.
Osmanlıda en güçlü kadın Padişahın hanımı değil annesidir, diğerleri dikkate alınmaz.
En güçlü derken, harem hudutlarında! Oğlunun hangi cariye ile evleneceğine bile Valide Sultan karar verir. Genelde de isabetli çıkar, çünkü ince eler, sık dokurlar, annedir onlar.
Başkasının beğendiği bir kadınla yaşamak... Sırf bu yüzden musahibine dertlenen padişahlar vardır, o başka...
İCRA SADRAZAMDA
Osmanlıda icranın başı sadrazamdır, bazı sadrazamlar mührü “istiklal şartı” ile alırlar, naibeleri işlerin dışında tutarlar.
Kösem Sultanın naibe olduğu yıllarda Serdarı Ekrem Çerkez Mehmet Paşa, Hafız Ahmet Paşa, Damat Halil Paşa gibi umur görmüş isimler sadarete otururlar.
Hoş Padişah da mutlak yetkili değildir, devlet sultanın iki dudağı arasına sıkışamaz. Fatih, Yavuz, Kanuni bile fetva ister, izin alırlar. Yanlış yaparlarsa kadı huzuruna çıkarılırlar.
Peki ya sadrazamlar Kösem Sultanın adamıysa?
Bunlar sokaktan çevrilmez ki, devletin kışlasından, mektebinden, medresesinden yetişirler, tecrübeleri, nüfuzları, taraftarları vardır. Vüzeranın, vükelanın, ulemanın, hükemanın alayı hain, gafil, ikiyüzlü olacak... Bu mümkün mü ya?
Zaten zor bir devirdir... Celali isyanları yayılmış, Anadolu alev alev yanmaktadır. Bir tarafta askerler, komutanlar. Diğer tarafta saray ağaları, memurlar... Bıçak sırtında siyaset, hangi zümreye yanaşsan karşı taraf hasım olacak. Kösem Sultan askerlerle çalışmayı yeğ tutar. Diğerlerinin kızacağı aşikardır, bedelini bilir ve göze alır.
KAZANSA KAHRAMAN
Siyasete karışır mı? Elbette karışır, o bir naibedir zira... Nitekim ilk raundu kazanır, ikinci raundu da kazanır, üçüncüde tutturamaz. Onu da kazansa kahraman olacaktır.
Efendim, oğullarının padişah olmasını arzuladı da bu yolda çalıştı filan... Sorarım oğlunun padişah olmasını hangi anne istemez? Kösem bilgili becerikli dirayetli bir kadındır, oyunu kuralına göre oynar.
Sultan Murat’ın annesini işlerine karıştırmadığını biliyoruz. Sultan İbrahim ona keza...
Bilirsiniz gençler yaşlıları fazlaca tedbirli bulurlar. Nitekim Kösem Sultan biteviye uyarır “aman oğlum şuna dikkat!”
Annelik böyle bir şeydir işte... İlla ki yavrusunu kanatları altına alacak!
Sultan İbrahim annesini bir ikaz eder, iki ikaz eder, üçüncü de “bak Anne” der, “seni Girit’e sürdürmek zorunda kalacağım, haberin ola!”
DELLA VALLE
Kösem Sultan hakkında Batıda ilk yazan, İtalyan Pietro Della Valle adlı bir seyyah olur. Haremin önünden bile geçmesi kabil değildir ama oturup hayalindeki fantezileri döker kağıda. Süt havuzları, balıklara atılan inciler filan... Bre diyeceksin süt dediğin o’ssaat ekşir kokar, hem inci yiyen bir balık mı var?
Ama kalemi akıcıdır, gerilimi artırmak için senaryoya bir sürü kanlı entrika katar. Altı üstü bir romandır ama içerideki İrlandalılar mal bulmuş gibi atlar.
Filmler, oyunlar... Tepki alınca “canım bu bir film” derler “büyütmeye ne gerek var? Ama zihinlerdeki izler silinmez, yeni nesiller Kösem Sultanı artık hep öyle tanırlar.
Ne vebal ama!
Sahi bir kadın zeki olamaz mı, yükselemez mi? Bunda gocunacak ne var?
Bence kadın hakkı savunucuları Kösem sultana sahip çıkmalılar. İşte size söz sahibi olmuş bir kadın! Tam da istediğiniz gibi, ezilmemiş kakılmamış, dik durmayı başarmış! (Bkz: Padişah Anneleri - İbrahim Pazan)
VALiDE-i KEBiRE
Sultan Ahmed’in hanımı, 4. Murad, İbrahim Han, Şehzâde Kasım, Ayşe, Fâtıma ve Burnaz Atike Sultan’ın annesidir. Mahpeyker “yüzü ay gibi parlak ve güzel olan” manasına gelir. Valide-i Muazzama, Koca Valide, Ümmü’l Mü’minîn, Valide-i Atîka, Valide-i Kebîre, Büyük Valide gibi unvanlarla tanınır.
Kösem kelimesi sanıldığı gibi kısadan, köseden gelmez. Anadolu’da sürüyü peşine takan koyuna “kösemen” derler. Önde giden, lider edalı, çekici, cezbeden gibi bir mana taşır. Aslen Moralı bir Rum kızıdır, küçük yaşta İstanbul’a getirilir, Sarayda İslam terbiyesi ile yetiştirilir. Zekası ve şefkati öne çıkar. Sultan Ahmed ile nikahlanır. Genç yaşta dul kalır. Büyük oğlunun cülûsuna kadar 6 yıl Eski Saray’da yaşar. 4. Murad Han’ın tahta geçmesi ile “valide sultan” olur. Diğer oğlu İbrahim’in padişahlığı da dâhil 25 sene bu makamda kalır, hatta torunu Dördüncü Mehmed Han’ın saltanatının ilk 3 yılında saltanat nâibeliği yapar.
Hayli hayrâtı vardır. Üsküdar Çinili Camii Külliyesi ve Çakmakçılar Yokuşu’ndaki üç avlulu, 366 odalı Büyük Valide Han (İstanbul’daki en büyük kervansaraydı, ahırları bin at alırdı) şehre renk katar.
TARİH-İ GILMÂNÎ’DEN
Mâhpeyker Kösem Vâlide Sultan anlatıldığı gibi kötü karakterli biri değildir. O dönemde kaleme alınmış tarihlerde övgüyle bahsedilir.
Mesela bu tarihçilerden birisi Bosnalı Mehmed Halife’dir. Sultan İbrahim devrinde saraya girerek Seferli Odasında yerleştirilmiş, burada uzun yıllar kalarak halifeliğe kadar yükselmiştir. Hadiselere bizzat şahit olmuştur, gördüklerini yazar. “Tarih-i Gılmânî” adlı eserinde “Kösem Sultan’a büyük zulüm yapıldı. O çok merhametli, güngörmüş, hayır hasenat sahibi, tıkanan saray protokolünün önünü açan, saraydan dışarıya evlenmek için çıkma vakti gelen cariyelerin yardımına koşan, onların çeyizlerini düzen, vakti gelen gençleri evlendiren, padişah olan şehzadelerini kurda kuşa yem etmemeye çalışan, halkına ve özellikle de saray çalışanlarına pek çok ihsanda bulunan muhterem bir annedir. Ne yazık ki; şehâdeti de onların elinden olmuştur” yazar.
Kösem Sultan hakkındaki yanlış bilgilerin kaynağı makam hırsı ile tanınan Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’dir. Murad Han ve Kösem Valide Sultan, Rumeli Kadıaskerliğine kadar yükselen bu şahsın Şeyhülislâm olmasını önlemişlerdi. Abdülaziz Efendi de ikisine karşı hınç beslemiş, isyanda sarayı basanlarla beraber olmuş, hattâ tarihçilerin tenkitlerinden anladığımıza göre Osmanlı tarihinde ilk defa ilmiye sınıfından biri, Valide Sultan’a yüzüne karşı hakaret etmiştir. Bilahare isyancılar tarafından Şeyhülislâmlık makamına getirilmişse de orada çok kısa bir süre kalabilmiştir. İşte 4. Murad Han ve Kösem Sultan hakkındaki iftiraların kaynağı bu tarihçidir. Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Oral / Marmara Üniversitesi
GADRE UĞRADI
Sultanahmed’i yaptıran Sultan Ahmed’in dindarlığı mâlum, Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin muhiplerinden, ehl-i tarik bir insan. Eğer Kösem Sultan ile kafası uyuşmasa birlikte yaşamaz. Onunki öyle üç beş günlük sevda değil, hanımına değer verdiği ortada...
Kösem de süs sepeti değil, akıllı, şuurlu, donanımlı, şiirden edebiyattan haberi var. Zaten küçük yaşta saraya giriyor, Osmanlı terbiyesi ile yetişiyor.
Kösem sultanı melekleştiren yok ama cadı diyen de hata yapar. Yani bu kadının hiç mi iyiliği olmamış. Vefat ettiği zaman İstanbul ahalisinin ağlaştığı biliniyor. Çünkü serbest bir kadın, başında erkek yok. Biniyor arabasına, peşinde muhafızlar, vekilharçlar... Halkın arasına giriyor, dert dinliyor, gereğini de yapıyor icabında. En çok sevdiği şey borcundan dolayı hapse düşenlerin hesabını kapatmak. İstanbul çeşmelerinde su yollarında hamamlarında hayli imzası var. Ki bunlar tescillidir, hasımları da anlatırlar.
Entrikacı ne demek? Bir menfaate ulaşmak için gizli kapaklı iş çeviren, haksızlık yapan. Bu kadın zaten imparatorluğun en yukarısında, devlet oğullarından soruluyor. Ne hırsızlığı yapacak, kendinden çalacak değil ya?
O gün isyancılar Hareme giriyorlar, ki Osmanlı bunu adice bir şey sayar... Kösem Sultan dolaba saklanıyor, arıyor tarıyor bulamıyorlar. Cariyenin biri kapağın kenarından çıkan kuşak parçasını gösteriyor. İsyancılar yaşlıdır, kadındır, anadır demiyor, perde kordonu ile boğuyorlar. Mahkeme filan yok, anında infaz. Prof Dr Ekrem Ekinci
MERHUMENiN RUHUNA
Üsküdar’da muayenehane açtığım yıllarda Kuleli hocalarımdan biri ziyaretime geldi. Çevreyi gezdiriyordum ki ikindi okundu. Namazlarımızı Çinili Camiide kıldık sonra maksurede oturduk. Biliyor musun Faruk, dedi bu camiyi Mahpeyker Kösem sultan yaptırmıştır. Askeri okulda talebeyken bana “Sarayda kadın entrikaları” adlı bir ödev vermişlerdi. Ben de kütüphanedeki maarif kitaplarından bulduklarımı yazdım. Çıkartıp okuttular, çılgınca alkışladılar. Yıllar sonra Beyoğlu’ndan (Die Islamische Kunst) adlı bir Almanca kitap aldım. Kösem Sultanın Balkanlarda, Anadolu’da Ortadoğu’da yaptırdığı eserleri, hacılara nasıl hizmet ettiğini okudum. Baktım şefkatli dirayetli hayırsever bir hanım var karşımda. Çok üzüldüm, nasıl vicdan azabı çektim anlatamam. O günden beri merhumeye okurum, okuyacağım da... Emekli Tabip Albay Faruk Koca
Entrika? What?
1983... Kenan Paşa’nın güçlü olduğu yıllar.
O gün Vilayet Bahçesindeki arşiv binasını ziyaret ediyor. Kapılar takır takır açılıyor etrafında muhafızlar korumalar.
Duydunuz mu bilmem Kenan Evren İslam harflerini rahat okur, hususi notlarını Osmanlıca tutar.
Sancak defteri üzerinde çalışan bir asistanın yanına ilişiyor ama ibareleri sökemiyor. Zira bu şifreli bir yazı... Siyakat!
Hafiften bozuluyor. Oradan kalkıp bir kadın araştırıcının (Amerikalı Prof Leslie Pierce) yanına gidiyor.
-Siz hangi konuda çalışıyorsunuz?
Kadın berrak bir Türkçe ile cevaplıyor: “Padişah hanımları üzerinde çalışıyorum efendim... Harem-i Hümayûn hakkında!”
- Ooo! Çok güzel. Entrikaları da yazın! Millet onları tanısın!
- What?
- Hani dalaverelerini filan diyorum, gizli saklı ne varsa...
Prof Leslie ciddileşiyor asabi bir üslupla soruyor: “Beyefendi, nereden çıkarıyorsunuz bunları?”
Kenan Paşa baltayı taşa vurduğunu farkında, münakaşaya girmiyor, lâfı ustalıkla değiştirip ayrılıyor.
Leslie Peirce etrafını saran meraklılara “Sizleri anlayamıyorum” diyor, “tarihinize karşı neden mesafeli duruyorsunuz? Osmanlı saray kadınlarını dört duvar arasında kalmış, hiç bir dünya görüşü olmayan cahiller sanıyorsunuz. Halbuki onlar mükemmel bir eğitim aldılar. Mesela Nurbânû ve Safiye Sultanlar İngiliz ve Fransız kraliçeleri ile mektuplaşırlardı. Hem lisan bilirlerdi, hem de günün hadiselerinden malumatları vardı.
İçlerinden biri soruyor “Peki Ya Kösem Sultan?” (O günlerde 4.Murad dizisi konuşuluyor zira)
-Siz ona yaptığınız iftiraları ödeyemezsiniz. Eksiği noksanı olabilir ama asla hain değildi. Devleti ayakta tutmak için doğru bildiğini yaptı. Keşke Kenan paşa beş dakikasını ayırsa da, beni dinleme lütfunda bulunsaydı!
( Zikrolunan çalışma bilahare
“Harem-i Hümayûn” adıyla basıldı.)
BU FİLMİ SEYRETTİK Mİ?
Önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan “Mahpeyker” merakla bekleniyor. Bakalım o da diğerlerinin peşine mi takılacak, yoksa elini vicdanına mı koyacak? Geçmişte seyrettiklerimiz hakkaniyetten uzaktılar. Gençlerin kafasında istifhamlar uyandırdılar. Dileriz bu defa öyle olmaz.
İrfan Özfatura - Türkiye Gazetesi
Valide Sultanlar genelde cömert olurlar. Yenicami, Valide Camii, Kapalıçarşı, Pertevnihal Külliyesi, Gureba Hastanesi onlardan yadigârdır İstanbullulara...
HAYATI ROMAN
Küçük yaşta saraya getirilen bir kölecik sarayda yetiştiriliyor, padişah hanımı, padişah annesi, padişah ninesi oluyor. Hem zirvede yaşıyor, hem zulme uğruyor
Şimdi biri çıkıp da Tansu Çiller devlet işlerine burnunu soktu diyebilir mi?
Koskoca mebus, parti başkanı, başbakan... Devlet işi ile meşgul olmayıp da ne yapacak?
Kösem Sultan da iki padişahın annesi, iki padişahın da ninesi... Tam 25 yıl naibe-i sultan... Elbette devlet işi ile uğraşacak.
Batıda först leydi Kraliçe’dir. Adaylar kralın gözüne girmeye bakar, kıyasıya vuruşurlar.
Osmanlıda en güçlü kadın Padişahın hanımı değil annesidir, diğerleri dikkate alınmaz.
En güçlü derken, harem hudutlarında! Oğlunun hangi cariye ile evleneceğine bile Valide Sultan karar verir. Genelde de isabetli çıkar, çünkü ince eler, sık dokurlar, annedir onlar.
Başkasının beğendiği bir kadınla yaşamak... Sırf bu yüzden musahibine dertlenen padişahlar vardır, o başka...
İCRA SADRAZAMDA
Osmanlıda icranın başı sadrazamdır, bazı sadrazamlar mührü “istiklal şartı” ile alırlar, naibeleri işlerin dışında tutarlar.
Kösem Sultanın naibe olduğu yıllarda Serdarı Ekrem Çerkez Mehmet Paşa, Hafız Ahmet Paşa, Damat Halil Paşa gibi umur görmüş isimler sadarete otururlar.
Hoş Padişah da mutlak yetkili değildir, devlet sultanın iki dudağı arasına sıkışamaz. Fatih, Yavuz, Kanuni bile fetva ister, izin alırlar. Yanlış yaparlarsa kadı huzuruna çıkarılırlar.
Peki ya sadrazamlar Kösem Sultanın adamıysa?
Bunlar sokaktan çevrilmez ki, devletin kışlasından, mektebinden, medresesinden yetişirler, tecrübeleri, nüfuzları, taraftarları vardır. Vüzeranın, vükelanın, ulemanın, hükemanın alayı hain, gafil, ikiyüzlü olacak... Bu mümkün mü ya?
Zaten zor bir devirdir... Celali isyanları yayılmış, Anadolu alev alev yanmaktadır. Bir tarafta askerler, komutanlar. Diğer tarafta saray ağaları, memurlar... Bıçak sırtında siyaset, hangi zümreye yanaşsan karşı taraf hasım olacak. Kösem Sultan askerlerle çalışmayı yeğ tutar. Diğerlerinin kızacağı aşikardır, bedelini bilir ve göze alır.
KAZANSA KAHRAMAN
Siyasete karışır mı? Elbette karışır, o bir naibedir zira... Nitekim ilk raundu kazanır, ikinci raundu da kazanır, üçüncüde tutturamaz. Onu da kazansa kahraman olacaktır.
Efendim, oğullarının padişah olmasını arzuladı da bu yolda çalıştı filan... Sorarım oğlunun padişah olmasını hangi anne istemez? Kösem bilgili becerikli dirayetli bir kadındır, oyunu kuralına göre oynar.
Sultan Murat’ın annesini işlerine karıştırmadığını biliyoruz. Sultan İbrahim ona keza...
Bilirsiniz gençler yaşlıları fazlaca tedbirli bulurlar. Nitekim Kösem Sultan biteviye uyarır “aman oğlum şuna dikkat!”
Annelik böyle bir şeydir işte... İlla ki yavrusunu kanatları altına alacak!
Sultan İbrahim annesini bir ikaz eder, iki ikaz eder, üçüncü de “bak Anne” der, “seni Girit’e sürdürmek zorunda kalacağım, haberin ola!”
DELLA VALLE
Kösem Sultan hakkında Batıda ilk yazan, İtalyan Pietro Della Valle adlı bir seyyah olur. Haremin önünden bile geçmesi kabil değildir ama oturup hayalindeki fantezileri döker kağıda. Süt havuzları, balıklara atılan inciler filan... Bre diyeceksin süt dediğin o’ssaat ekşir kokar, hem inci yiyen bir balık mı var?
Ama kalemi akıcıdır, gerilimi artırmak için senaryoya bir sürü kanlı entrika katar. Altı üstü bir romandır ama içerideki İrlandalılar mal bulmuş gibi atlar.
Filmler, oyunlar... Tepki alınca “canım bu bir film” derler “büyütmeye ne gerek var? Ama zihinlerdeki izler silinmez, yeni nesiller Kösem Sultanı artık hep öyle tanırlar.
Ne vebal ama!
Sahi bir kadın zeki olamaz mı, yükselemez mi? Bunda gocunacak ne var?
Bence kadın hakkı savunucuları Kösem sultana sahip çıkmalılar. İşte size söz sahibi olmuş bir kadın! Tam da istediğiniz gibi, ezilmemiş kakılmamış, dik durmayı başarmış! (Bkz: Padişah Anneleri - İbrahim Pazan)
VALiDE-i KEBiRE
Sultan Ahmed’in hanımı, 4. Murad, İbrahim Han, Şehzâde Kasım, Ayşe, Fâtıma ve Burnaz Atike Sultan’ın annesidir. Mahpeyker “yüzü ay gibi parlak ve güzel olan” manasına gelir. Valide-i Muazzama, Koca Valide, Ümmü’l Mü’minîn, Valide-i Atîka, Valide-i Kebîre, Büyük Valide gibi unvanlarla tanınır.
Kösem kelimesi sanıldığı gibi kısadan, köseden gelmez. Anadolu’da sürüyü peşine takan koyuna “kösemen” derler. Önde giden, lider edalı, çekici, cezbeden gibi bir mana taşır. Aslen Moralı bir Rum kızıdır, küçük yaşta İstanbul’a getirilir, Sarayda İslam terbiyesi ile yetiştirilir. Zekası ve şefkati öne çıkar. Sultan Ahmed ile nikahlanır. Genç yaşta dul kalır. Büyük oğlunun cülûsuna kadar 6 yıl Eski Saray’da yaşar. 4. Murad Han’ın tahta geçmesi ile “valide sultan” olur. Diğer oğlu İbrahim’in padişahlığı da dâhil 25 sene bu makamda kalır, hatta torunu Dördüncü Mehmed Han’ın saltanatının ilk 3 yılında saltanat nâibeliği yapar.
Hayli hayrâtı vardır. Üsküdar Çinili Camii Külliyesi ve Çakmakçılar Yokuşu’ndaki üç avlulu, 366 odalı Büyük Valide Han (İstanbul’daki en büyük kervansaraydı, ahırları bin at alırdı) şehre renk katar.
TARİH-İ GILMÂNÎ’DEN
Mâhpeyker Kösem Vâlide Sultan anlatıldığı gibi kötü karakterli biri değildir. O dönemde kaleme alınmış tarihlerde övgüyle bahsedilir.
Mesela bu tarihçilerden birisi Bosnalı Mehmed Halife’dir. Sultan İbrahim devrinde saraya girerek Seferli Odasında yerleştirilmiş, burada uzun yıllar kalarak halifeliğe kadar yükselmiştir. Hadiselere bizzat şahit olmuştur, gördüklerini yazar. “Tarih-i Gılmânî” adlı eserinde “Kösem Sultan’a büyük zulüm yapıldı. O çok merhametli, güngörmüş, hayır hasenat sahibi, tıkanan saray protokolünün önünü açan, saraydan dışarıya evlenmek için çıkma vakti gelen cariyelerin yardımına koşan, onların çeyizlerini düzen, vakti gelen gençleri evlendiren, padişah olan şehzadelerini kurda kuşa yem etmemeye çalışan, halkına ve özellikle de saray çalışanlarına pek çok ihsanda bulunan muhterem bir annedir. Ne yazık ki; şehâdeti de onların elinden olmuştur” yazar.
Kösem Sultan hakkındaki yanlış bilgilerin kaynağı makam hırsı ile tanınan Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’dir. Murad Han ve Kösem Valide Sultan, Rumeli Kadıaskerliğine kadar yükselen bu şahsın Şeyhülislâm olmasını önlemişlerdi. Abdülaziz Efendi de ikisine karşı hınç beslemiş, isyanda sarayı basanlarla beraber olmuş, hattâ tarihçilerin tenkitlerinden anladığımıza göre Osmanlı tarihinde ilk defa ilmiye sınıfından biri, Valide Sultan’a yüzüne karşı hakaret etmiştir. Bilahare isyancılar tarafından Şeyhülislâmlık makamına getirilmişse de orada çok kısa bir süre kalabilmiştir. İşte 4. Murad Han ve Kösem Sultan hakkındaki iftiraların kaynağı bu tarihçidir. Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul Oral / Marmara Üniversitesi
GADRE UĞRADI
Sultanahmed’i yaptıran Sultan Ahmed’in dindarlığı mâlum, Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin muhiplerinden, ehl-i tarik bir insan. Eğer Kösem Sultan ile kafası uyuşmasa birlikte yaşamaz. Onunki öyle üç beş günlük sevda değil, hanımına değer verdiği ortada...
Kösem de süs sepeti değil, akıllı, şuurlu, donanımlı, şiirden edebiyattan haberi var. Zaten küçük yaşta saraya giriyor, Osmanlı terbiyesi ile yetişiyor.
Kösem sultanı melekleştiren yok ama cadı diyen de hata yapar. Yani bu kadının hiç mi iyiliği olmamış. Vefat ettiği zaman İstanbul ahalisinin ağlaştığı biliniyor. Çünkü serbest bir kadın, başında erkek yok. Biniyor arabasına, peşinde muhafızlar, vekilharçlar... Halkın arasına giriyor, dert dinliyor, gereğini de yapıyor icabında. En çok sevdiği şey borcundan dolayı hapse düşenlerin hesabını kapatmak. İstanbul çeşmelerinde su yollarında hamamlarında hayli imzası var. Ki bunlar tescillidir, hasımları da anlatırlar.
Entrikacı ne demek? Bir menfaate ulaşmak için gizli kapaklı iş çeviren, haksızlık yapan. Bu kadın zaten imparatorluğun en yukarısında, devlet oğullarından soruluyor. Ne hırsızlığı yapacak, kendinden çalacak değil ya?
O gün isyancılar Hareme giriyorlar, ki Osmanlı bunu adice bir şey sayar... Kösem Sultan dolaba saklanıyor, arıyor tarıyor bulamıyorlar. Cariyenin biri kapağın kenarından çıkan kuşak parçasını gösteriyor. İsyancılar yaşlıdır, kadındır, anadır demiyor, perde kordonu ile boğuyorlar. Mahkeme filan yok, anında infaz. Prof Dr Ekrem Ekinci
MERHUMENiN RUHUNA
Üsküdar’da muayenehane açtığım yıllarda Kuleli hocalarımdan biri ziyaretime geldi. Çevreyi gezdiriyordum ki ikindi okundu. Namazlarımızı Çinili Camiide kıldık sonra maksurede oturduk. Biliyor musun Faruk, dedi bu camiyi Mahpeyker Kösem sultan yaptırmıştır. Askeri okulda talebeyken bana “Sarayda kadın entrikaları” adlı bir ödev vermişlerdi. Ben de kütüphanedeki maarif kitaplarından bulduklarımı yazdım. Çıkartıp okuttular, çılgınca alkışladılar. Yıllar sonra Beyoğlu’ndan (Die Islamische Kunst) adlı bir Almanca kitap aldım. Kösem Sultanın Balkanlarda, Anadolu’da Ortadoğu’da yaptırdığı eserleri, hacılara nasıl hizmet ettiğini okudum. Baktım şefkatli dirayetli hayırsever bir hanım var karşımda. Çok üzüldüm, nasıl vicdan azabı çektim anlatamam. O günden beri merhumeye okurum, okuyacağım da... Emekli Tabip Albay Faruk Koca
Entrika? What?
1983... Kenan Paşa’nın güçlü olduğu yıllar.
O gün Vilayet Bahçesindeki arşiv binasını ziyaret ediyor. Kapılar takır takır açılıyor etrafında muhafızlar korumalar.
Duydunuz mu bilmem Kenan Evren İslam harflerini rahat okur, hususi notlarını Osmanlıca tutar.
Sancak defteri üzerinde çalışan bir asistanın yanına ilişiyor ama ibareleri sökemiyor. Zira bu şifreli bir yazı... Siyakat!
Hafiften bozuluyor. Oradan kalkıp bir kadın araştırıcının (Amerikalı Prof Leslie Pierce) yanına gidiyor.
-Siz hangi konuda çalışıyorsunuz?
Kadın berrak bir Türkçe ile cevaplıyor: “Padişah hanımları üzerinde çalışıyorum efendim... Harem-i Hümayûn hakkında!”
- Ooo! Çok güzel. Entrikaları da yazın! Millet onları tanısın!
- What?
- Hani dalaverelerini filan diyorum, gizli saklı ne varsa...
Prof Leslie ciddileşiyor asabi bir üslupla soruyor: “Beyefendi, nereden çıkarıyorsunuz bunları?”
Kenan Paşa baltayı taşa vurduğunu farkında, münakaşaya girmiyor, lâfı ustalıkla değiştirip ayrılıyor.
Leslie Peirce etrafını saran meraklılara “Sizleri anlayamıyorum” diyor, “tarihinize karşı neden mesafeli duruyorsunuz? Osmanlı saray kadınlarını dört duvar arasında kalmış, hiç bir dünya görüşü olmayan cahiller sanıyorsunuz. Halbuki onlar mükemmel bir eğitim aldılar. Mesela Nurbânû ve Safiye Sultanlar İngiliz ve Fransız kraliçeleri ile mektuplaşırlardı. Hem lisan bilirlerdi, hem de günün hadiselerinden malumatları vardı.
İçlerinden biri soruyor “Peki Ya Kösem Sultan?” (O günlerde 4.Murad dizisi konuşuluyor zira)
-Siz ona yaptığınız iftiraları ödeyemezsiniz. Eksiği noksanı olabilir ama asla hain değildi. Devleti ayakta tutmak için doğru bildiğini yaptı. Keşke Kenan paşa beş dakikasını ayırsa da, beni dinleme lütfunda bulunsaydı!
( Zikrolunan çalışma bilahare
“Harem-i Hümayûn” adıyla basıldı.)
BU FİLMİ SEYRETTİK Mİ?
Önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan “Mahpeyker” merakla bekleniyor. Bakalım o da diğerlerinin peşine mi takılacak, yoksa elini vicdanına mı koyacak? Geçmişte seyrettiklerimiz hakkaniyetten uzaktılar. Gençlerin kafasında istifhamlar uyandırdılar. Dileriz bu defa öyle olmaz.
İrfan Özfatura - Türkiye Gazetesi
Konular
- Yahudilerin İbadet Şekli
- Kudüs'ün İngilizler Tarafından İşgali 9 Aralık 1917
- 2. Abdülhamit Han'ın Filistin Hassasiyeti
- İsrailoğullarının Kurtarıcısı Hz. Musa ve İsrailoğullarının Sadakatsizliği
- İsrailoğulları'na Bıldırcın ve Kudret Helvası Nimeti Verildi de Yine Nankörlük Ettiler!
- Hz. Musa'ya "Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!" dediler.
- Hz. Yuşa'nın Eriha'nın Fethinde Suda Yürüme Mucizesi
- Hz . Yuşa ve Bel'am Bin Baura
- Güneşin Batmasını Geciktiren Peygamber Hz. Yuşa...
- Hz. Yuşa'nın Savaş Stratejisi
- Vadedilmiş Topraklar Neresidir?
- Talut-Calut Kıssası ve Kudüs'ün Fethi
- Hz Davut'tan Kur'anı Kerimde Övgüyle Bahsedilirken Tanah'ta Zina ve Adam Öldürmeyle İtham Edilir!!!
- Hz. Davud'un Kılıcı
- Hz. Davud'un Hz. Süleyman'a On Sorusu ve Cennet'ten Gelen Yüzük
- Hz Süleyman'ın Sarayı ve Belkıs
- Hz. Süleyman'a Verilen Saltanat
- Babil Sürgünü , Yahudilerin Kutsal Topraklardan Çıkarılması, Mabedin Yıkılışı
- Ahit Sandığı Yahudiler İçin Neden Bu Kadar Önemli?
- Ahit Sandığının Özellikleri
- Ahit Sandığı Nerede ve Kim Tarafından Muhafaza Ediliyordu?
- Süleyman Mabedi Nasıl Yapıldı?
- Süleyman Mabedinin Özellikleri
- Yahudilik'te Mesih İnancı
- Sebatay Sevi Kimdir?
- Süleyman Mabedi Yerine İkinci Mabedin Yapımı
- Miracın Delili Mescid-i Aksa..
- Hz. Ömer'in Kudüs'ü Fethi
- İsrail Mescidi Aksa'nın Altını Kazmaya Devam Ediyor!
- Yahudiler Mescidi Aksa'nın Altını Neden Kazıyor?