Muhteşem Süleyman..

Aziz İstanbulumuzun en güzel camilerinden birisi de Süleymaniye Camii Şerifi’dir..
1551-1558 yılları arasında Mimar Koca Sinan tarafından Kanûnî Sultan Süleyman adına yapılmıştır ve gerçekten mimari bir şahaserdir..
Kanûnî Sultan Süleyman.. Büyük bir padişah, fadıl bir zat, kâmil bir Müslümandır..
Süleymaniye Camiinde, ulu padişah Hakkın rahmetine kavuştuğu vakitten günümüze kadar farz namazları öncesi ruhuna dualar gönderilir.. Müezzinler; “Sahibül Hayrad Vel Hasenad, Cennetmekân, Firdevs-i Aşiyan, Ebül Fethi Vel Megazi Sultan Süleyman Han Aleyhirrahmeti Vel Gufran Hazretlerinin ruhu için, Fatiha!..” diyerek dua ederler..
Ama şimdilerde, yani 2011 yılıyla birlikte, ulu hünkâr Süleyman Han’ı, amacı malûm çevreler bambaşka bir fotoğrafın aktörü olarak sunmanın gayretindeler.. Muhteşem Yüzyıl dizisinde bu durum net bir şekilde görülüyor..
“Kanûnî” lâkabını almış, adaletiyle ün salmış Sultan Süleyman‘ı, kadınlara, işrete, zevke, sefaya düşkün birisi gibi gösterenler aslında aziz milletimizin hassasiyetlerine sahip olmayan, kasti davranan, ufku güdük kişilerdir..
Büyük bir devlet adamı olduğu kadar iyi bir şair de olan Kanûnî Sultan Süleyman‘ın “Muhibbî” mahlasıyla günümüzde bile pekçok kişinin ezbere bildiği dörtlüğündeki zarafete bir bakalım;
Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi../Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi../Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır,/Olmaya baht u saâdet âlem-i vahdet gibi...
Evet dostlarım, şimdi de sizlere Sultan Süleyman devriyle ilgili bir kıssa aktarayım.. Bu anekdot, tarihinden habersiz birtakım yapımcı bozuntularının o dönem insanlarının nasıl kişiler olduklarının farkına varmalarına belki sebep olur..
Hikâye, Süleymaniye Caminin yapılışı zamanında geçiyor.. Günlerden bir gün Sultan Süleyman Han, caminin yapılışına nezaret ediyor.. Yanında da Mimar Sinan var..
İnsanlar arı misali çalışıyor.. Kimi harç yapıyor, kimi yük taşıyor vs.. Bir ara Padişahın gözü bir adama takılıyor.. Bu kişi belki elli okkalık kesme bir taşı sırtına koyduğu gibi cami inşaatının bir yerine taşıyor.. Tam bırakması gereken yere geldiğinde, vazgeçip geri dönüyor..
Bu durum Padişahın dikkatini çekiyor ve hemen adamı yanına çağırtıyor..
Adamı Sultan Süleyman’ın yanına getiriyorlar..
Soruyor ulu Hünkâr;
O taşı neden yerine koymadan geri götürdün?..
El cevap;
“Ey ulu Padişahım.. Sabah yataktan kalktığımda ihtilâm olduğumun farkına vardım.. Ancak yıkanıp temizlenecek zaman bulamadım.. Karışık duygular içerisinde çalışmaya geldim.. Bir ara durumumu unuttum.. Ancak o taşı tam yerine koyacakken bir anda?cünüp olduğum aklıma geldi.. Ve böyle mübarek bir mabede, abdestsiz, gusülsüz bir vaziyette bir taş bile koymaya rıza gösteremedim.. Müsaade ederseniz, şimdi gidip temizleneceğim, ardından da işime devam edeceğim!..”
Bu sözleri duyan Sultan Süleyman Han, gözyaşları içinde adama sarılarak, “Allah senden razı olsun, hizmetin mübarek olsun” diyerek alnından öptü..
İşte Sultan Süleyman!..
İşte o devrin iman dolu insanları..
Muhteşem Yüzyılcılar’a duyurulur..

Sami Özey