Bizim Kanuni- 3

Bugün haber sitelerinde Muhtaşem Yüzyıl ismi ile yayınlanacak olan dizi filmin fragmanından rahatsız olan izleyicilerin RTÜK’e beşbinin üzerinde şikâyet telefonları okuduk. Bu telefonlarında aynı zaman diliminde yapılan şikâyetlerin toplamının yüzde seksenini teşkil ettiği, bir proglamla alakalı olarak yapılan en yoğun şikâyet olduğu, daha da önemlisi filmin sadece fragmanlarının bu rahatsızlığı doğurduğu filmin tamamı yayınlandığında ne olacağının bilinmediği de aynı haber sitelerinin haberleri arasındaydı.

Bu rahatsızlığın kaynağı neydi acaba?

Birilerinin dediği gibi gerçek ötesi tarih şuuruyla şuurlanmanın verdiği kutsallanmış Osmanlı algısına bir hakaret olarak mı algılandı. Yoksa objektif olma dürtüsüyle yazılan “çirkin gerçekler’’ sırf çirkin olduğu için mi rahatsız etmişti seyircileri. Ya da bu iddiaları birileri iftira en hafif ifade ile su-i zan olarak algıladı da ondan mı rahatsız oldu.

Elbette ki bu rahatsız olanların kesişim kümesinde hepsi vardır. Rahatsızlık birazda altyapı ile alakalıdır. Muhatabınızın hareketleri yada sözleri sizin değer yargılarınız ölçüsünde sizi rahatsız eder yada rahatlatır. Neyse bu mesele su götürür bir mesele. İşin felsefesini bir kenara bırakıp herkesin tarihi kendine deyip biz birazda bizim Kanuni’den bahsedelim.

Davranış bilimciler sağlıklı insan profilini çizerken belli temel davranış kalıplarını baz alırlar karakter tahlillerinde. İşin özü şudur, bir kişinin yaptığına emin olduğunuz eylemlerinden hareketle neyi yapıp neyleri de yapma ihtimalinde olduğunu kestirebilirsiniz. Mesela bir deneğe hiç ömründe zevk için bir havyan öldürdünmü? Yada bir hayvana işkence yaptın mı? Çocukluğundaki oyunlar arasında bu tür oyunlar var mıydı diye sorduklarında eğer aldıkları cevap evet olursa, bu şahsın güvenlikle ilgili işlerden ziyade kontrol altında tutulabileceği hizmet sektötünde ki işlerde istihdamını tavsiye ederler. Eğer cevaplar evetse şahıs pisikopatlık eğilimine haiz olduğu ve şartlar oluşursa geçmişindeki bu tür uygulamaların onu tutuklu yada göz altındakilere işkence yada kötü muamelede bulunabileceğine işaret eder.

Tarihi olayları irdelerken de benzer metot kullanılagelmiştir. Tarihi şahsın kayıt altına alınmış eylemlerinden hareketle o şahsın gerçekliği şüpheli rivayetleri, hakkındaki dedikodular, yada eksik bilgi ile gelen aktarımları irdelenebilir. Daha açık bir ifade ile şunu ve şunu yapan şahıs bunu yapmamıştır yada yapamaz diyebiliriz.

Buradan harteketle kendi inancı gereği dirileceğine inanan ve gideceği öbür âlemde sıradan bir insan olarak hesaba çekileceğine inanan tarihi belgelerle ispatlanmış bir şahsiyeti kendi değer yargıları içinde yargıladığımızda karşımıza farklı sonuçlar çıkabilir. Ortaçağ Avrupasının cenneti peşinen kazandığına inanan, bu dünyada ve öbür dünyada hesaba çekilmeyeceğine inanan kralı ile öbür dünyadaki akıbetini düşündükçe tirtir titreyen bir Padişahı aynı kriterlerle analiz süzgecine sokarsanız değil beşyüz yıl öncesinin şahsiyeleri siz bugünün insanları hakkında bile birçok su-i zan vartasına yuvarlanabilirsiniz.

Somut bir olaydan bahsedecek olursak. Bahar tüm güzelliği ile Topkapı Sarayı’nı çepeçevre sarar. Baharla uyanan karıncalar saray bahçesinin ağaçlarını çepeçevre istila ederler. Görevliler tam karıncaları bertaraf edecekken Sultan Süleyman onları görür ve müdahale eder. Hemen Şeyhülislam Ebu Suud Efendiye bir şiir ile fetvasını sorar:

Dirahta ger ziyan etse karınca

Günah var mıdır anı kırınca?"

(Eğer karınca ağaca zarar verir, onu kurutursa onu yok etmenin bir günahı var mıdır?)

Ebu Suuddan gelen cevap gayet nettir:

"Yarın Hakkın divanına varınca,

Süleyman'dan hakkın alır karınca..."

Evet karıncanın öldürülüp öldürülemeyeceğini kendi Şeyhülislamına soran padişah. Ona bir karıncayı bile keyfi öldüremeyeceğini söyleyen bir Şeyhülislam. Birde bugün ortaya atılan abuk subuk iddalar, mesnetsiz ifadeler, dedikodudan öteye geçmeyen tarihi rivayetler.

Dediğimiz gibi Sevgili Okurlar biz BİZİM KANUNİ’yi yada bizim olan herkesi bizim kriterlerimizle değerlendiririz.

Tercan Ali Baştürk