Bizim Kanuni, Onların Muhteşem Süleymanı - 1

Tarih objektif verilerden azade, his ve fantezi dünyasının merceği altında ele alınırsa, karşımıza tarihi olaylardan ve tarihi şahsiyetlerden ziyade, bugünün değer yargılarına bürünmüş kişi ve olaylar çıkar. Mesela önümüzdeki günlerde özel kanalların birinde Muhteşem Yüzyıl ismiyle bir dizi film yayınlanacak. Dizi ağırlıklı olarak Kanun-i Sultan Süleyman devrine ve Sultan’ın biyografisine odaklanmış görünüyor. Her ne kadar film de olsa, dizideki olayların gerçeklerden esinlenmesi, en azından gerçek olaylar etrafında kurgulanması beklenir. Hele hele tarihi şahsiyetlerin ruhaniyetini incitecek, o şahsiyetlere şöyle ya da böyle bugün saygı besleyen insanları üzecek iftira vari senaryolardan kaçınmak lazım, başında da belirttiğim gibi her ne kadar film de olsa.

Yazımıza konu olan film iddialı fragmanlarla geliyor. Şimdiden basın dünyasının köşe başlarında bulunanlar filmden mülhem o devirle alakalı olarak kalem oynatmaya başladılar. Yazılanlara baktığımızda karşımıza herkesin tarihi kendine demekten başka çaremiz kalmıyor. Kalem sahipleri tarihi şahsiyetleri kendi kültürel ve ideolojik kalıplarına büründürerek 2011 yılının okurlarının karşılarına çıkarıyorlar. Hümanist değerleri öne çıkararak hümanizmi seküler bir insancıllık olarak algılayanlar birden Mevlana hayranı oluyor ve Kur’andan Sünnetten bihaber Bir Mevlana servis ediyorlar. Sanki o Mevalana mesnevisinde “Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim. / Ben Hz. Muhammed'in ayağının tozuyum. / Biri benden bundan başkasını naklederse, / Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikâyetçiyim.” dememiş. Ya da Divan-ı Kebirinde: “O (a.s.m.) benim aşkım, mürşidim, dermanımdır” dememiş. Kendinden menkul bir guru gibi tarih sahnesine çıkmış ve insanları meçhul bir kurtuluşa davet ediyor.

Bir başka zihniyette, ömrünü Taptuk Emre’nin dergâhında, zahiri ve batıni ilimlerle harcamış Yunus Emre’yi alıyor, komünist-hümanist bir Yunus Emre uydurarak uğruna şarkılar besteleyiveriyor. Sonra da insanlığa ladini seküler bir Yunus Emre takdiminde bulunuyor. Sanki o Yunus: “Araya araya bulsam izini / İzinin tozuna sürsem yüzünü / Hak nasip eylese görsem yüzünü / Ya Muhammed canım arzular seni’’ dememiş, müktesebatı kendinden menkul antik yunan filozofu da, insanlığa yüksek perdeden kurtuluş çareleri sunuyor. Siz Mevlana ve Yunus’tan Tevhit inancını çıkartıp onlardan fikirlerinin ruhu olan, adeta ruh kılcallarına işlemiş Peygamber sevgisi ve hakikatini soyutlarsanız elinizde hangi Yunus ve hangi Mevlana kalır bilinmez.

Bu ikiyüzlü sahiplenmelere isyan eden Merhum Necip Fazıl Yunus Emre’den bahsederken, ‘’Bizim Yunus’’ demeye özen gösterir onların sunduğu Yunus’u sahiplenmezdi. Evet, Bizim Mevlana ve Bizim Yunus, hamurları Kur’an hakikatleri ile yoğrulmuş, yolları Peygamber feneri ile aydınlatılmış, kalbleri ehl-i beyt sevgisi ile harmanlanmış sevgi ve şefkat kahramanlarıydılar.

Yukarıda değindiğimiz dizi filmin bizlere tedayi ettirdiği konuya, Kanun-i Sultan Süleyman’a dönecek olursak; öyle gözüküyor ki Bizim Kanun-i ile onların Muhteşem Süleymanları farklı şahsiyetler olsa gerek. Onlar bizlere hırsları tüm benliğini kaplamış bir istila delisi haline gelmiş, önüne gelen her toprağı sırf güç gösterisi olsun diye ele geçirmek isteyen (feth etmek değil zira feth etmekle toprağı elegeçirmek arasında mühim farklar var kasten fetih kelimesini kullanmıyorum), Dünyaya hükmedip bütün kavimleri kendine tabi hale getirmeyi saplantı haline dönüştürmüş bir Muhteşem Süleyman tasviri çizecekler. Onların Süleyman’ı ancak bir Sezar, bir Napolyon, bir İskender ile kıyaslanabilir. Onlar karşı cins ile arasında hiçbir perde ve kriter olmayan, nefis ve hevasının zebunu olmuş. Adeta Roma saraylarının işret meclisi müdavimi haline gelmiş bir Muhteşem Süleyman biliyorlar. Ya da daha doğru bir ifade ile hayal ediyorlar. Ciddi devlet ve memleket işlerinde terazisi olmayan, saraydaki kadınların esiri olmuş, güzel cariyelerin kulu kölesi düşkün, uçkur delisi, iradesiz bir Süleyman.

Eee atalarımız boşuna dememişler “Kişiyi nasıl bilirsiniz? Cevap: Kendim gibi’’ Peki ya bizim Süleyman, ya da Kanun-i Sultan Süleyman kimdi. Onların söylediği gibi bir istilacımı, yoksa Fatih miydi, nefsinin zebunu olmuş harem kuşu mu; yoksa müşfik bir aile babası mı? Evet sevgili okurlar yarın isterseniz BİZİM SÜLEYMANIN hayatının tatlı hatıralarına bir göz atalım…

TERCAN ALİ BASTÜRK