kadın sultanlar
Kadın sultanların biyografisini yazdı
'Kadın sultanlar' denilince akıllara bir elin parmağını geçmeyecek kadar az isim gelir. Hürrem, Kösem ve Nurbanu sultanlar hafızalara kazınmıştır ama ya diğerleri? Tarihçi Necdet Sakaoğlu'nun yeni kitabı 'Bu Mülkün Kadın Sultanları' işte bu soruya cevap veriyor.
Fehime Sultan, uzun yıllar göz hapsinde tutulmuş bir hanedan mensubu. Babası 5. Murat'la birlikte neredeyse hiç rahat yüzü görmemiş. Çırağan Sarayı'nda adeta bir zindan hayatı yaşamış. Hanedanlık kaldırılınca Osmanlı topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve Nice'e yerleşmiş. Fehime Sultan'ın sürgün yıllarına 'sefalet' damgasını vurmuş. Kocası tarafından terk edilmiş. Narin bedeni gurbette çektiği sıkıntılara daha fazla dayanamamış. Vereme yakalanmış. Yanından hiç ayrılmayan dadısı, ilaç almak için geceleri Nice sokaklarında dilenirmiş. Dört yıl boyunca hastalıkla boğuşan Sultan, öldüğünde bilinmeyen bir yere gömülmüş.
Birer özne olarak kadın sultanlar
Batı sanat tarihinde önemli bir yer tutan Oryantalist resimlerde Doğu'nun kadınlarına bir nesne olarak fazlaca rastlarız. Binbirgece masallarından tabloları çağrıştıran bu resimlerde haremdeki kadın; evlat, ana, kızkardeş, kısaca "özne" kadın olarak değil, zihinleri süsleyen estetik bir "nesne" olarak teşhir edilir. O figürlerin özlemleri, zevkleri, korkuları, hırsları, erdemleri yoktur. Çünkü oryantalist ressam zihnindeki kadını değil dişiyi resmetmektedir.
Sanki "insan" olmak, yani bir "özne"ye sahip olmak, Batı'ya mahsus bir ayrıcalıktır da Doğulu varlıklara da bu "nesne" rolü uygun görülmüştür. Peki, "kadın" niçin nesneleştirilmiştir? Çünkü nesneleştirmek insanın özünden, kimliğinden soyutlayarak eşyaya dönüştürmektir.