Hürrem Sultan'ın oğlundan dev eser "Selimiye Camii"
Selimiye Camii, Edirne'de II. Selim'in Mimar Sinan'a yaptırdığı camidir. Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan'ın, gerek Osmanlı mimarisinin en önemli baş yapıtlarından biridir.
Şehrin en hakim tepesinde Selimiye yükselirdi. Edirne'de ovalardan, eteklerden başlayarak kademe kademe yükselen bir sıra camiler, kubbeler, minareler ortasında Selimiye, bir taç gibiydi.
Hiçbir taş eseri dünyada bu kadar güzel, bu kadar tenasüplü olmasa gerektir. Hem de ben sonraları, bunların nicelerini gördüm.
Selimiye azametli olmaktan ziyade güzeldir. İnsana ruhani duygulardan ziyade hayranlık verir. Ruhta da sükun ve teslimiyet uyandırır. Kalbe muvazene ve huzur getirir. İnsan onunla, bir insan eseri olduğu için övünebilir ve bir eşinin daha yapılabileceğine her nedense ihtimal vermek istemez.
İnsan kalbi onun, bir Allah evi değil, bir kul yapısı olduğu için üstüne titrer. Onun ilan ve temsil ettiği ilahi varlığı, korkarak değil, severek benimser. Onun sevdirdiği şeyi insan, hiç korku duymadan sever.
Selimiye, daha çok birer kaleye benzeyen, dantela gibi işlenmiş taşlarını, kornişlerini görebilmek için, ta yanlarına kadar varılmak lazım gelen Selçuk mabetlerinden başka bir şeydir. Her parçası mıncık mıncık işlenen ve her süsünde cinler, devler, korkular dile gelen Hint eserleriyle onun hiç benzerliği yoktur. Bir Çin eseri gibi bir el işi mucizesi değildir. Ne Yunan, ne Rönesans, ne Gotik... Hayır, öyle bir bütündür ki, parçalarından her biri diğerlerinden ayrıldığı zaman bir mana ifade etmez. Bu camiin, üstünde ayrı ayrı durulacak motifleri, minyatürleri yoktur. Fakat Selimiye'de insan kudreti, şu taş denilen ağır maddeyi, öyle kusursuz bir tenasüp içinde, öylesine bir araya getirerek yükseltmiştir ki, bu yükseliş bir hayal eseri kadar güzeldir.
Hatta bu göklere ulaşmak hamlesi, bu kubbelerin üstünde son düğümünü işlemekle de kalmaz. Bu kubbeyi dört taraftan dünyanın en güzel dört minaresi dört kanat gibi kucaklar. Bu hamle, müminlerin nerede başladığı ve nerede bittiği bilinmeyen yakarışları gibi, sonsuzluk alemine doğru yükselir, gider...
Şevket Süreyya Aydemir
(Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006, s.29-30)
Şehrin en hakim tepesinde Selimiye yükselirdi. Edirne'de ovalardan, eteklerden başlayarak kademe kademe yükselen bir sıra camiler, kubbeler, minareler ortasında Selimiye, bir taç gibiydi.
Hiçbir taş eseri dünyada bu kadar güzel, bu kadar tenasüplü olmasa gerektir. Hem de ben sonraları, bunların nicelerini gördüm.
Selimiye azametli olmaktan ziyade güzeldir. İnsana ruhani duygulardan ziyade hayranlık verir. Ruhta da sükun ve teslimiyet uyandırır. Kalbe muvazene ve huzur getirir. İnsan onunla, bir insan eseri olduğu için övünebilir ve bir eşinin daha yapılabileceğine her nedense ihtimal vermek istemez.
İnsan kalbi onun, bir Allah evi değil, bir kul yapısı olduğu için üstüne titrer. Onun ilan ve temsil ettiği ilahi varlığı, korkarak değil, severek benimser. Onun sevdirdiği şeyi insan, hiç korku duymadan sever.
Selimiye, daha çok birer kaleye benzeyen, dantela gibi işlenmiş taşlarını, kornişlerini görebilmek için, ta yanlarına kadar varılmak lazım gelen Selçuk mabetlerinden başka bir şeydir. Her parçası mıncık mıncık işlenen ve her süsünde cinler, devler, korkular dile gelen Hint eserleriyle onun hiç benzerliği yoktur. Bir Çin eseri gibi bir el işi mucizesi değildir. Ne Yunan, ne Rönesans, ne Gotik... Hayır, öyle bir bütündür ki, parçalarından her biri diğerlerinden ayrıldığı zaman bir mana ifade etmez. Bu camiin, üstünde ayrı ayrı durulacak motifleri, minyatürleri yoktur. Fakat Selimiye'de insan kudreti, şu taş denilen ağır maddeyi, öyle kusursuz bir tenasüp içinde, öylesine bir araya getirerek yükseltmiştir ki, bu yükseliş bir hayal eseri kadar güzeldir.
Hatta bu göklere ulaşmak hamlesi, bu kubbelerin üstünde son düğümünü işlemekle de kalmaz. Bu kubbeyi dört taraftan dünyanın en güzel dört minaresi dört kanat gibi kucaklar. Bu hamle, müminlerin nerede başladığı ve nerede bittiği bilinmeyen yakarışları gibi, sonsuzluk alemine doğru yükselir, gider...
Şevket Süreyya Aydemir
(Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2006, s.29-30)
Konular
- Yahudilerin İbadet Şekli
- Kudüs'ün İngilizler Tarafından İşgali 9 Aralık 1917
- 2. Abdülhamit Han'ın Filistin Hassasiyeti
- İsrailoğullarının Kurtarıcısı Hz. Musa ve İsrailoğullarının Sadakatsizliği
- İsrailoğulları'na Bıldırcın ve Kudret Helvası Nimeti Verildi de Yine Nankörlük Ettiler!
- Hz. Musa'ya "Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!" dediler.
- Hz. Yuşa'nın Eriha'nın Fethinde Suda Yürüme Mucizesi
- Hz . Yuşa ve Bel'am Bin Baura
- Güneşin Batmasını Geciktiren Peygamber Hz. Yuşa...
- Hz. Yuşa'nın Savaş Stratejisi
- Vadedilmiş Topraklar Neresidir?
- Talut-Calut Kıssası ve Kudüs'ün Fethi
- Hz Davut'tan Kur'anı Kerimde Övgüyle Bahsedilirken Tanah'ta Zina ve Adam Öldürmeyle İtham Edilir!!!
- Hz. Davud'un Kılıcı
- Hz. Davud'un Hz. Süleyman'a On Sorusu ve Cennet'ten Gelen Yüzük
- Hz Süleyman'ın Sarayı ve Belkıs
- Hz. Süleyman'a Verilen Saltanat
- Babil Sürgünü , Yahudilerin Kutsal Topraklardan Çıkarılması, Mabedin Yıkılışı
- Ahit Sandığı Yahudiler İçin Neden Bu Kadar Önemli?
- Ahit Sandığının Özellikleri
- Ahit Sandığı Nerede ve Kim Tarafından Muhafaza Ediliyordu?
- Süleyman Mabedi Nasıl Yapıldı?
- Süleyman Mabedinin Özellikleri
- Yahudilik'te Mesih İnancı
- Sebatay Sevi Kimdir?
- Süleyman Mabedi Yerine İkinci Mabedin Yapımı
- Miracın Delili Mescid-i Aksa..
- Hz. Ömer'in Kudüs'ü Fethi
- İsrail Mescidi Aksa'nın Altını Kazmaya Devam Ediyor!
- Yahudiler Mescidi Aksa'nın Altını Neden Kazıyor?