İlginç bir vak’a
Peçevi İbrahim Efendi ile Gelibolulu Âlî’den naklen özetliyoruz:
Kanuni dönemi alimlerinden Sahn müderrisi iken şeyhülislam hakkında Rüstem Paşa’ya yazdığı bir şikayet mektubunda devlet itibarına saygısızlık ettiği için padişah huzurunda azarlanarak azledilmiş bir Arapzade vardır. Bilahare Semiz Ali Paşa vezir-i azam olunca ilk icraatı bu Arapzâde’yi Mısır kadılığına tayin etmek oldu. Âlî’ye göre o gece olanlar şöyledir:
Divandan sonra saadetlü padişah hasodayı teşrif buyurup canlarının sıkkın olduğu belli olunca Yakup Ağa;
-Düşmanlarınız mahzun olsun; padişahımın ıztırabı nedir? diye sormuş ve hünkar hazretleri;
-Vezir ettiğiniz cahil huzurumuzu kaçırdı. Divanımızda azarlanmış bir gafile Mısır kadılığının verilmesini arz etti. İlk arzıdır, vermesek vezirlik şerefini ayaklar altına alırdık. Verdik amma kendimizi de Mısır ulemâsına rezil edeceğimizden korkuyorum. Bu adamın kabalığı orada bizim itibarımızı düşürür. Ne olaydı ki Allah vere ve sağlıkla Mısır’a varmaya, diye anlattılar.
Arapzade, evliyayı inkar edenlerden olup pek çok kişinin şimşeğini çekmiş idi. Peçevi’nin anlattığına göre;
- Ben ömrümde içki, zina, hırsızlık, halka tecavüz, yalan şahitliği, hakkı inkar vb. hiçbir büyük günah işlemedim. İyi hallilikle evliya olunsaydı ben olurdum, der dururmuş.
Malum İbrahim Gülşenî Halvetiye’nin Gülşeniye kolunun kurucusu olup Mısır’da medfundur. Arapzade yola çıkacağı vakit,
- İbrahim Gülşenî’nin kemiklerini çıkartıp yaktıracağım, davasına düşmüş.
Ne ki iş böyle olmamış. Arapzade gemi ile yola çıkmış. Âlî’den aktaralım:
Hikaye olunur ki gemi Rodos’a gelir ve oradan engine açılmak üzere iken Arapzade Kur’an-ı Kerim’den tefe’ül edip (fala bakıp) açtığı sayfada “Ve’n-Nâziâti garkan! (Nâziat suresi, 1)” ayeti gelince herkes derin bir korkuya kapıldığı halde Arapzade,
-Ayetin başındaki “ve” harfi birleştirme takısı (vasl vavı) olduğu için bu bizim Mısır’a vâsıl olacağımızın alametidir. Falımız hayırlı çıktı, dedi.
O sırada ilmiye sınıfından ve kadılardan yolculuk arkadaşları itiraz ettiler:
- Bizim arzumuz batıp boğulmaktan kurtulmaktır. Bu ayeti böyle tefsir etmek doğru değildir. Yolculuktan ya dönülsün, ya erteleyelim.
Arapzade bu fikirde olanları yanından kovdurttu. Geminin diğer yolcuları da çaresiz sustular. Ancak gemi engine açılır açılmaz hiç yoktan şiddetli bir fırtına çıktı. İkindi vakti olmasına rağmen ortalığa öyle bir karanlık çöktü ki göz gözü görmez oldu. Gemideki herkes kendi derdine düşüp sabaha kadar çalkanıp durdular. Gün ışıyınca fırtına diner ve yolcular bakarlar ki kalyonun reisliği (kaptan köşkü) yerinde yok. Ve tabii içindeki gemiciler, kaptanlar ve ona bitişik kamaralarla birlikte hatırı sayılır yolcular da denize uçup gitmişler.
Gelibolulu buradaki detayı Arapzade’nin çömezi Menteşeli Muhyiddin Efendi’nin oğlundan bizzat dinleyerek aktarır:
- Babam anlatırdı, Rodos adasına vardığımız zaman sancak beyi Hüsam Bey gelip Arapzade merhumla buluştu ve “- Burada birçok kere kerameti görülmüş, duası makbul Borazan Ali Dede derler bir aziz vardır, himmetini istemeyince gitmeyin.” dedi. Bu iş aslında Arapzade’nin itikadına aykırı olmakla beraber sancak beyinin gönlü olsun diye muîdine bir altın kurban parası verip, “-Bizi duadan unutmasınlar!” diye o azize yolladı. Çömez varıp da altını önüne koyarak dua rica edince o aziz iki ellerini havaya kaldırarak, “-Ruhu için Fatiha!” dedi. Çömez, ihtiyar galiba iyi duymadı, yahut ne dediğimi anlamadı diye aynı şeyi yine söyleyip dua isteyince Ali Dede yine aynı şekilde söyledi ve bu hal üçüncü kez tekrarlandı. Çömez Arapzade’den çekindiği için “-Hele görelim ne zuhur eder?” diye olup biteni kimseye söyleyemedi.
Öte yanda Arapzade denize açıldıkları vakit tefsir dersine başlar. Allah’ın hikmeti Nuh Tufanı bahsi rastlar. O anlatırken de karşıdan mendil parçası kadar bir bulut zuhur eder. O da bunu misal gösterip anlatmaya devam eder: “- İşte şu kadarcık bir bulut görünür ve arkasından âlem bir siyah perdeye bürünür… demeye kalmadan aynı dediği gibi olur, müthiş fırtına başlar ve ortalık kıyamete döner. İşte o hengamede Arapzade o gece kaybolur gider. Menteşeli çömez kurtulanlar arasında olup yıllar sonra Rodos’a gelip Borazan Ali Dede’yi bulur, ayaklarına yüz sürer. O da kendisine anlatır: “-Siz bize kurban bedeli getirdiğiniz vakit birden kendimi o gemide gördüm. Hz. Hızır eline bir keser almış geminin dört yanını delmedeydi. Neden böyle ediyorsun diye sordum; Arapzade’yi göstererek; “-Şu zalimin batıp boğulması murad olunmuştur!” dedi. Ya bu öbür müselmanlara yazık değil mi?” diye sorduğumda da “-İyi dedin!” diye elindeki keserle gemiyi bırakıp yalnızca reisliğin gemiyle bağlarını kopardı, gerisini bıraktı. İşte o vakit olacakları anlayıp siz dua isteyince “Ruhu için Fatiha!” demekle yetindim.
Evet!.. Hikayeyi tarihler böyle kaydediyor. Olanlar salt hakikat midir, menkıbe mi kestiremiyoruz. Ancak bu adamlar yaşamıştır ve Borazan Ali Dede, İbrahim Gülşenî’nin halifelerinden Abdi Halife’nin dervişi bir aziz zattır. Arapzade, evliyaya inanmasa da büyük bir alim imiş. Birçok kitaplar yazmışsa da vefatından sonra hiç çoğaltılmamış, hepsi tek nüsha olarak kalmış.
BERCESTE
Gün yüzün görmeyeliden ki günüm dün gibidir
Bana bin yılca gelir gerçi sana dün gibidir Karamanlı Nizami
Sultanım! Güneş yüzünü görmeyeli gündüzüm gece gibidir. Belki sana dün gibi gelir ama, (senden ayrılalı) bana bin yıl geçmiş gibi…
İSKENDER PALA
Kanuni dönemi alimlerinden Sahn müderrisi iken şeyhülislam hakkında Rüstem Paşa’ya yazdığı bir şikayet mektubunda devlet itibarına saygısızlık ettiği için padişah huzurunda azarlanarak azledilmiş bir Arapzade vardır. Bilahare Semiz Ali Paşa vezir-i azam olunca ilk icraatı bu Arapzâde’yi Mısır kadılığına tayin etmek oldu. Âlî’ye göre o gece olanlar şöyledir:
Divandan sonra saadetlü padişah hasodayı teşrif buyurup canlarının sıkkın olduğu belli olunca Yakup Ağa;
-Düşmanlarınız mahzun olsun; padişahımın ıztırabı nedir? diye sormuş ve hünkar hazretleri;
-Vezir ettiğiniz cahil huzurumuzu kaçırdı. Divanımızda azarlanmış bir gafile Mısır kadılığının verilmesini arz etti. İlk arzıdır, vermesek vezirlik şerefini ayaklar altına alırdık. Verdik amma kendimizi de Mısır ulemâsına rezil edeceğimizden korkuyorum. Bu adamın kabalığı orada bizim itibarımızı düşürür. Ne olaydı ki Allah vere ve sağlıkla Mısır’a varmaya, diye anlattılar.
Arapzade, evliyayı inkar edenlerden olup pek çok kişinin şimşeğini çekmiş idi. Peçevi’nin anlattığına göre;
- Ben ömrümde içki, zina, hırsızlık, halka tecavüz, yalan şahitliği, hakkı inkar vb. hiçbir büyük günah işlemedim. İyi hallilikle evliya olunsaydı ben olurdum, der dururmuş.
Malum İbrahim Gülşenî Halvetiye’nin Gülşeniye kolunun kurucusu olup Mısır’da medfundur. Arapzade yola çıkacağı vakit,
- İbrahim Gülşenî’nin kemiklerini çıkartıp yaktıracağım, davasına düşmüş.
Ne ki iş böyle olmamış. Arapzade gemi ile yola çıkmış. Âlî’den aktaralım:
Hikaye olunur ki gemi Rodos’a gelir ve oradan engine açılmak üzere iken Arapzade Kur’an-ı Kerim’den tefe’ül edip (fala bakıp) açtığı sayfada “Ve’n-Nâziâti garkan! (Nâziat suresi, 1)” ayeti gelince herkes derin bir korkuya kapıldığı halde Arapzade,
-Ayetin başındaki “ve” harfi birleştirme takısı (vasl vavı) olduğu için bu bizim Mısır’a vâsıl olacağımızın alametidir. Falımız hayırlı çıktı, dedi.
O sırada ilmiye sınıfından ve kadılardan yolculuk arkadaşları itiraz ettiler:
- Bizim arzumuz batıp boğulmaktan kurtulmaktır. Bu ayeti böyle tefsir etmek doğru değildir. Yolculuktan ya dönülsün, ya erteleyelim.
Arapzade bu fikirde olanları yanından kovdurttu. Geminin diğer yolcuları da çaresiz sustular. Ancak gemi engine açılır açılmaz hiç yoktan şiddetli bir fırtına çıktı. İkindi vakti olmasına rağmen ortalığa öyle bir karanlık çöktü ki göz gözü görmez oldu. Gemideki herkes kendi derdine düşüp sabaha kadar çalkanıp durdular. Gün ışıyınca fırtına diner ve yolcular bakarlar ki kalyonun reisliği (kaptan köşkü) yerinde yok. Ve tabii içindeki gemiciler, kaptanlar ve ona bitişik kamaralarla birlikte hatırı sayılır yolcular da denize uçup gitmişler.
Gelibolulu buradaki detayı Arapzade’nin çömezi Menteşeli Muhyiddin Efendi’nin oğlundan bizzat dinleyerek aktarır:
- Babam anlatırdı, Rodos adasına vardığımız zaman sancak beyi Hüsam Bey gelip Arapzade merhumla buluştu ve “- Burada birçok kere kerameti görülmüş, duası makbul Borazan Ali Dede derler bir aziz vardır, himmetini istemeyince gitmeyin.” dedi. Bu iş aslında Arapzade’nin itikadına aykırı olmakla beraber sancak beyinin gönlü olsun diye muîdine bir altın kurban parası verip, “-Bizi duadan unutmasınlar!” diye o azize yolladı. Çömez varıp da altını önüne koyarak dua rica edince o aziz iki ellerini havaya kaldırarak, “-Ruhu için Fatiha!” dedi. Çömez, ihtiyar galiba iyi duymadı, yahut ne dediğimi anlamadı diye aynı şeyi yine söyleyip dua isteyince Ali Dede yine aynı şekilde söyledi ve bu hal üçüncü kez tekrarlandı. Çömez Arapzade’den çekindiği için “-Hele görelim ne zuhur eder?” diye olup biteni kimseye söyleyemedi.
Öte yanda Arapzade denize açıldıkları vakit tefsir dersine başlar. Allah’ın hikmeti Nuh Tufanı bahsi rastlar. O anlatırken de karşıdan mendil parçası kadar bir bulut zuhur eder. O da bunu misal gösterip anlatmaya devam eder: “- İşte şu kadarcık bir bulut görünür ve arkasından âlem bir siyah perdeye bürünür… demeye kalmadan aynı dediği gibi olur, müthiş fırtına başlar ve ortalık kıyamete döner. İşte o hengamede Arapzade o gece kaybolur gider. Menteşeli çömez kurtulanlar arasında olup yıllar sonra Rodos’a gelip Borazan Ali Dede’yi bulur, ayaklarına yüz sürer. O da kendisine anlatır: “-Siz bize kurban bedeli getirdiğiniz vakit birden kendimi o gemide gördüm. Hz. Hızır eline bir keser almış geminin dört yanını delmedeydi. Neden böyle ediyorsun diye sordum; Arapzade’yi göstererek; “-Şu zalimin batıp boğulması murad olunmuştur!” dedi. Ya bu öbür müselmanlara yazık değil mi?” diye sorduğumda da “-İyi dedin!” diye elindeki keserle gemiyi bırakıp yalnızca reisliğin gemiyle bağlarını kopardı, gerisini bıraktı. İşte o vakit olacakları anlayıp siz dua isteyince “Ruhu için Fatiha!” demekle yetindim.
Evet!.. Hikayeyi tarihler böyle kaydediyor. Olanlar salt hakikat midir, menkıbe mi kestiremiyoruz. Ancak bu adamlar yaşamıştır ve Borazan Ali Dede, İbrahim Gülşenî’nin halifelerinden Abdi Halife’nin dervişi bir aziz zattır. Arapzade, evliyaya inanmasa da büyük bir alim imiş. Birçok kitaplar yazmışsa da vefatından sonra hiç çoğaltılmamış, hepsi tek nüsha olarak kalmış.
BERCESTE
Gün yüzün görmeyeliden ki günüm dün gibidir
Bana bin yılca gelir gerçi sana dün gibidir Karamanlı Nizami
Sultanım! Güneş yüzünü görmeyeli gündüzüm gece gibidir. Belki sana dün gibi gelir ama, (senden ayrılalı) bana bin yıl geçmiş gibi…
İSKENDER PALA